25 Eylül 2011 Pazar
sanatın siyaseti
Türk-Kürt siyasal çatışması gözle görülür biçimde sanat üzerinden de devam ediyor.Özellikle de sinemaya sirayet etmiş olan bu mücadele,sinamada gerçeklik/gerçekçilik akımı üzerinde tehlike doğurmakta.Beyazperdeye aksettirilen olay,kişi ve durumların gerçeği yansıtmak mı yoksa zihinlere 'istenilen' düşünceyi kodlamak amacıyla mı çekildiği şüphesi sinemanın görselliğinin geri planda kalmasına sebebiyet veriyor.
9 Eylül 2011 Cuma
SURİYE SINIRINDA
İstanbul'dan farklı görünüyor Suriye burada.Sadece yazılı ve görsel medyanın verebildikleri ile çıkan olayları değerlendirmenin yanlışlığı hissediliyor.
Söz konusu bir halkın isyanıysa,sol romantizmi devreye girer ve refleks olarak koşulsuz desteklenir.Bu beklenebilir.Ancak buradan bakıldığında çıkan çatışmaları salt bir halk ayaklanmasının bastırılması şeklinde algılamak güç.
Bizlere yansıyan 'acılı' görüntülerin aksine Hatay'da kurulan kampta çalışan doktor bir tanıdığın anlattıkları ister istemez soru işaretleri yaratıyor.Kampa gelenlerin çoğunda hiçbir sağlık sorunu olmadığını,güneş kremi yazdırmak isteyen,bakımlı kadınların hiç te azımsanmayacak sayıda olduğunu belirtiyor.Diğer taraftan herhangi bir sebeple Suriye'ye gidip gelmekte olanlar da bir halk hareketinden çok çıkar çatışmasında pay potansiyeli yüksek ülkelerin(Abd ve İsrail dışında Türkiye'nin de adı geçiyor) olaylarda tetikleyici olduklarının şüpheye mahal bırakmayacak ölçüde aşikar olduğunu anlatıyorlar.
Yönetici kademesi Nusayri mezhebine mensup Suriye'nin mevcut durumu ve özellikle de dış politikadaki tüm hamleleri içeride puana dönüştürebilen,işi ileriye götürerek Ortadoğu'da Osmanlı'nın canlanması hayalini ciddi bir kitleye kurdurtan hükümet mevcut iken karmaşada aktif bir rol üstlendiğini,en azından bundan istifade ettiğini düşünmenin kronik paranoyak bir tepki olarak nitelendirilmesi yanlıştır.
Esad ın halkı için ideal devlet başkanı olup olmadığı tartışılabilir.Ancak gösteriler salt ,diktöre karşı yapılan,özünde reform talebini barındıran bir halk hareketinin masumiyetini taşımıyor maalesef.
Abd ve Türkiye nin bu 'oyunda' aldıkları pozisyonlar ve Antakya'dan görünen Suriye manzarası derin şüpheleri beraberinde getiriyor.
Söz konusu bir halkın isyanıysa,sol romantizmi devreye girer ve refleks olarak koşulsuz desteklenir.Bu beklenebilir.Ancak buradan bakıldığında çıkan çatışmaları salt bir halk ayaklanmasının bastırılması şeklinde algılamak güç.
Bizlere yansıyan 'acılı' görüntülerin aksine Hatay'da kurulan kampta çalışan doktor bir tanıdığın anlattıkları ister istemez soru işaretleri yaratıyor.Kampa gelenlerin çoğunda hiçbir sağlık sorunu olmadığını,güneş kremi yazdırmak isteyen,bakımlı kadınların hiç te azımsanmayacak sayıda olduğunu belirtiyor.Diğer taraftan herhangi bir sebeple Suriye'ye gidip gelmekte olanlar da bir halk hareketinden çok çıkar çatışmasında pay potansiyeli yüksek ülkelerin(Abd ve İsrail dışında Türkiye'nin de adı geçiyor) olaylarda tetikleyici olduklarının şüpheye mahal bırakmayacak ölçüde aşikar olduğunu anlatıyorlar.
Yönetici kademesi Nusayri mezhebine mensup Suriye'nin mevcut durumu ve özellikle de dış politikadaki tüm hamleleri içeride puana dönüştürebilen,işi ileriye götürerek Ortadoğu'da Osmanlı'nın canlanması hayalini ciddi bir kitleye kurdurtan hükümet mevcut iken karmaşada aktif bir rol üstlendiğini,en azından bundan istifade ettiğini düşünmenin kronik paranoyak bir tepki olarak nitelendirilmesi yanlıştır.
Esad ın halkı için ideal devlet başkanı olup olmadığı tartışılabilir.Ancak gösteriler salt ,diktöre karşı yapılan,özünde reform talebini barındıran bir halk hareketinin masumiyetini taşımıyor maalesef.
Abd ve Türkiye nin bu 'oyunda' aldıkları pozisyonlar ve Antakya'dan görünen Suriye manzarası derin şüpheleri beraberinde getiriyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)