10 Aralık 2011 Cumartesi

unuttun mu beni

Unuttun mu beni?
Boyle baslıyor sarkı.Ne de cok merak edilir cevabı.Halbuki bilirsin.Eminsindir ama bir de ondan duymak istersin.
Zavallı insancıklarız.Tanrının oynadıgı sıkıcı bir oyunun aptal piyonları.
Bir parcamızı eksik tutup oyle gonderdi ana rahmine ve herbirimizin eksik parcası bir baskasındaydı.Gidin bulun eksik parcanızı dedi.
Ve basladık tamamlanmak icin surunmeye.Eksikti hayat.Birseyler eksikti.
Sonra bulduk parcamızı.Ve kimdeyse parca kucuk dunyamızın kucuk tanrısı oldu.Taptık,tapındık.
Birgun......kaybettik.
Kostuk ardından.Tutmaya calıstık.yakalamaya calıstıkca uzaklastık.Acı cektik,kahrolduk,yerle yeksan olduk.yalandan gulumsedik.Hayat anlamsızlastı.yavas yavas toparlandık.ve hersey yolunu buldu.
Oyle sandık.
Ancak birgun ankara istanbul treninin camından dolunaya bakarken,kalan son sigarayı paketinden alırken,neseli bir aile yemeginde veya izbe bir barın igrenc tuvaletinde sarhos,aynaya bakarken yine aynı soruyu sorduk

Unuttun mu beni?

25 Eylül 2011 Pazar

sanatın siyaseti

Türk-Kürt siyasal çatışması gözle görülür biçimde sanat üzerinden de devam ediyor.Özellikle de sinemaya sirayet etmiş olan bu mücadele,sinamada gerçeklik/gerçekçilik akımı üzerinde tehlike doğurmakta.Beyazperdeye aksettirilen olay,kişi ve durumların gerçeği yansıtmak mı yoksa zihinlere 'istenilen' düşünceyi kodlamak amacıyla mı çekildiği şüphesi sinemanın görselliğinin geri planda kalmasına sebebiyet veriyor.

9 Eylül 2011 Cuma

SURİYE SINIRINDA

İstanbul'dan farklı görünüyor Suriye burada.Sadece yazılı ve görsel medyanın verebildikleri ile çıkan olayları değerlendirmenin yanlışlığı hissediliyor.
Söz konusu bir halkın isyanıysa,sol romantizmi devreye girer ve refleks olarak koşulsuz desteklenir.Bu beklenebilir.Ancak buradan bakıldığında çıkan çatışmaları salt bir halk ayaklanmasının bastırılması şeklinde algılamak güç.
Bizlere yansıyan 'acılı' görüntülerin aksine Hatay'da kurulan kampta çalışan doktor bir tanıdığın anlattıkları ister istemez soru işaretleri yaratıyor.Kampa gelenlerin çoğunda hiçbir sağlık sorunu olmadığını,güneş kremi yazdırmak isteyen,bakımlı kadınların hiç te azımsanmayacak sayıda olduğunu belirtiyor.Diğer taraftan herhangi bir sebeple Suriye'ye gidip gelmekte olanlar da bir halk hareketinden çok çıkar çatışmasında pay potansiyeli yüksek ülkelerin(Abd ve İsrail dışında Türkiye'nin de adı geçiyor) olaylarda tetikleyici olduklarının şüpheye mahal bırakmayacak ölçüde aşikar olduğunu anlatıyorlar.
Yönetici kademesi Nusayri mezhebine mensup Suriye'nin mevcut durumu ve özellikle de dış politikadaki tüm hamleleri içeride puana dönüştürebilen,işi ileriye götürerek Ortadoğu'da Osmanlı'nın canlanması hayalini ciddi bir kitleye kurdurtan hükümet mevcut iken karmaşada aktif bir rol üstlendiğini,en azından bundan istifade ettiğini düşünmenin kronik paranoyak bir tepki olarak nitelendirilmesi yanlıştır.

Esad ın halkı için ideal devlet başkanı olup olmadığı tartışılabilir.Ancak gösteriler salt ,diktöre karşı yapılan,özünde reform talebini barındıran bir halk hareketinin masumiyetini taşımıyor maalesef.

Abd ve Türkiye nin bu 'oyunda' aldıkları pozisyonlar ve Antakya'dan görünen Suriye manzarası derin şüpheleri beraberinde getiriyor.